ABD’nin Borç Krizi, Dolar Hakimiyetini Tekrar Gündeme Getirdi

İngiliz haber ajansı Reuters tarafından yayımlanan bir habere göre, beş yıl içerisinde ABD hükümetinin yıllık borç faiz faturasının 1 trilyon dolara ya da GSYH’nin yüzde 3’üne ulaşması bekleniyor. Bununla birlikte ajansın belirttiğine göre bu durum, ABD’nin borç yükü ve ekonomik sürdürülebilirliği hakkında endişeleri artırmış durumda. Özellikle Fitch’in ABD’nin kredi notunu düşürmesi, yüksek faiz oranları ve tahvil getirilerinin artması, Washington’un federal borç ödemelerini artırmakta zorlanmasına neden oluyor. Ayrıca ekonomik büyüme ve enflasyonun bu mali yükü azaltmakta yetersiz kaldığı gözleniyor.

ABD’nin borç krizini yönetme süreci, 2011’de S&P’nin ABD’nin AAA notunu düşürdüğü zamankinden daha zor bir durumla karşı karşıya. Faiz ödemelerinden önceki bütçe açığı daha düşükken, ekonomik büyüme de zayıf bir seyir izliyor. Bu nedenle, mevcut faiz oranlarının etkisi daha ağır hissediliyor.

Doların Küresel Hakimiyeti Sorgulanıyor

Dünya genelinde doların temel rezerv para birimi olma konusundaki konumuna dair şüpheler giderek artıyor. Özellikle Asya kıtasında, Rusya liderliğinde başlayan ve Çin’in de desteklediği bir eğilim gözlemleniyor. Bu eğilim, aynı zamanda Arap Yarımadası’nda da destek buluyor. Ülkeler, kendi para birimleriyle ticaret hacimlerini artırma isteğiyle birlikte doların küresel üstünlüğüne karşı adımlar atmaya başladı. Bu gelişmenin temel nedeni, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) doları politik amaçlar doğrultusunda bir koz olarak kullanabilme potansiyelidir.

Bu konuya ilişkin yakın tarihten bir örnek olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Amerika Birleşik Devletleri eski Başkanı Donald Trump arasındaki Rahip Brunson olayını gösterebiliriz. Bu olay, ABD’nin Türkiye’ye karşı doları kullandığı ve sonucunda Türk Lirası’nda hızlı bir değer kaybına neden olan bir siyasi krize yol açmıştı. Bu tür olaylar, ABD’nin doların gücünü kullanarak diğer ülkeleri etkileme kapasitesini yansıtıyor.

Bu konuyu Türkiye bağlamında daha geniş bir perspektifle ele aldığımızda, ülkenin doları ulusal para birimi yerine tercih etmeme yani liralaşma stratejisi ile global bir eğilimin iç içe geçtiğini görebiliriz. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde, dolar cinsinden sıcak para akışının yoğun olması, dış yatırımcıların ülke içi gelişmelere müdahil olabilme kapasitesine sahip olmalarına neden olabiliyor. Bu doğrultuda bazı uzmanlara göre Türkiye’nin lira tabanlı stratejisi, ekonominin zaman zaman dış yatırımcıların etkisine karşı bir tampon görevi görmesini amaçlıyor. Bu sayede ülke, kendi para birimi üzerinde daha fazla kontrol sağlayarak ekonomik bağımsızlığını koruma amacı güdülüyor.

Ancak uzmanlara göre, doların bu üstünlüğü tehdit eden uygulanabilir bir alternatif bulunmuyor. Dünyanın en derin ve likit sermaye piyasalarında yer alma avantajı, yatırımcıların hala dolar varlıklarına yönelmelerine neden oluyor. Tarih boyunca yaşanan dalgalanmalara rağmen, doların reel efektif döviz kuru bazında yıllar içinde genel olarak artış kaydettiği belirtiliyor.

ABD’nin mali gidişatıyla ilgili uyarı işaretleri artıyor. Federal gelir, harcama ve ekonomik payın bir parçası olarak faiz ödemeleri önemli ölçüde artacak gibi görünüyor. Fitch’in öngörüsüne göre, brüt hükümet faiz ödemelerinin gelir içindeki payı yüzde 10’a yükselebilir. Uzmanlar, özellikle Fed’in alımlarını durdurması ve bankaların bölgesel bankacılık sorunlarıyla boğuşmasının, ABD Hazine tahvillerine olan ilgiyi etkileyebileceğini ifade ediyorlar.

Borç sürdürülebilirliği konusundaki endişeler, ABD’nin ekonomik dengesini koruma zorunluluğunu yansıtıyor. Uzmanlar, doların değerindeki dalgalanmaların gelecekte de olası olduğunu belirtiyorlar. Ancak ABD’nin borçlarını ve ekonomik dengesini yönetme yeteneği, doların uluslararası finansal sistemin merkezi rolünü korumasını sağlayabilir.

source site-1