Tarihin En Kötü 10 Kararı


Hatalarımız bizi biz yapan şeylerdir; ancak bazı hataların da telafisi olmaz. Bu yazımızda kararı vereni perişan eden veya sonucunda büyük felaketlere yol açan 10 tarihi kararı sizler için derledik.

Hepimiz hata yaparız; hata yapmak insanlığın doğasında var. Tecrübe kazanıp neyin yanlış, neyin doğru olduğunu bizlere öğreten şey de bu hatalarımız değil midir zaten? Ancak tarih boyunca yapılmış bazı hatalar var ki tarifi imkansız. 

Bu yazımızda, kararı verene “Ne yaptım ben? “ diye sorgulatıp dizlerini dövdüren 10 tarihi hatayı sizler için derledik. Keyifli okumalar! 

Bir karar vermeden önce durup hatırlamanız gereken tarihin en büyük 10 hatası: 

  • Harry Potter’ı reddeden 12 yayınevi 
  • Decca Records’ın The Beatles’la anlaşma yapmayı reddetmesi 
  • Thalidomide faciası 
  • Titanik’in batmasına yol açan her şey 
  • Hindenburg felaketi 
  • Napolyon’un Rusya’yı işgali 
  • Hitler’in Rusya’yı işgali 
  • Truvalıların Truva Atı’nı kabul etmesi 
  • Donner olayı 
  • Amerika içki yasağı 

Harry Potter’ı reddeden 12 yayınevi 

Harry Potter

Bir dönemin çocuk ve genç kitlesini deyim yerindeyse ‘büyüleyip’ etkisi altına almış ve bu başarısını 8 filmlik bir seriyle beyaz perdeye de taşımış olan dünyaca ünlü kitap serisi Harry Potter’ın, Bloomsbury yayınevi tarafından kabul edilmeden önce tam olarak 12 yayınevi tarafından reddedildiğini biliyor muydunuz? 

J. K. Rowling

Görünüşe göre 26 Temmuz 1997 yılında satışa çıktığı gibi büyük bir başarı yakalayan Harry Potter’ın ilk taslağını okuyan ve reddeden 12 yayınevi, serinin böylesine büyük bir etki yaratıp satış rekorları kıracağını hiç düşünmemiş olsa gerek. Ancak eserine olan inancını hiç kaybetmeyen J. K. Rowling’in bu çabası;  400 milyon dolardan fazla kopyası satılan, 67 farklı dilde çevirisi olan 7 kitap ve gişede rekorlar kıran 8 film ile birlikte onu dünyanın ilk milyoner yazarı yaptı. Bu başarı, tahmin ediyoruz ki Rowling’le anlaşma imzalama şansını elinin tersiyle iten 12 yayınevini mahvetmiştir. 

Decca Records’ın The Beatles’la anlaşma yapmayı reddetmesi 

The Beatles

Aramızda bu yazıyı okuyup da The Beatles’ı duymayanımız yoktur diye düşünüyorum. Ne de olsa kendileri; zamanında konserlerine gelen genç kızların heyecandan kendilerinden geçtikleri, müzik piyasasının altını üstüne getirmiş olan bir grup. 

1962 yılında Decca Records‘ta bir yönetici olan Rick Rowe, gitar gruplarının popülerliğini kaybetmeye başladığı kanaatindeydi. Aynı yıl, yıl başı gününde, o zamanlar kendilerine the Silver Beatles diyen ve bateride Ringo Starr yerine Pete Best’in olduğu The Beatles, Decca Records’la anlaşma imzalamak için seçmelere katıldı. Bundan bir ay sonra The Beatles’ın 15 şarkılık seçme kasetlerini duyan Rick Rowe ise pek etkilenmemiş olacak ki, üzerine hiç düşünmeden anlaşma imzalamayı reddetti. Ve bu karar, Rick Rowe’un hayatının en büyük pişmanlığı olacaktı. 

The Beatles hayranları

Bunun üzerine The Beatles, EMI ile anlaşma imzaladı ve ilk 8 albümlerini Parlaphone etiketi altında yayınladı. Grubun 1967 yazının sonuna kadar 38 milyon dolar kazandığı tahmin edilmekte ve The Wall Street Journal’a göre de 1964 yılında sadece Birleşmiş Milletler’de 50 milyon dolarlık The Beatles plağı satılmış.

Tarih 1968 yılını gösterdiğinde ise The Beatles, EMI’den ayrılıp kendi plak şirketleri Apple Records’ı kurdu. Bunun Rick Rowe için çok can yakıcı olduğunu tahmin etmek pek de zor değil. 

Thalidomide faciası 

Fiziksel deformasyonla doğmuş çocuklar

1950’li yıllarda reçetesiz satılan güvenli bir yatıştırıcı olduğu düşünülen Thalidomide, 50’ler ve 60’lar boyunca 46 farklı ülkede hamile kadınların sabah bulantısı tedavisi için kullanıldı; ancak 1961 yılına gelindiğinde ilacın olumsuz etkileri kendisini göstermeye başlamıştı: Hamileliği boyunca bulantı için Thalidomide kullanan kadınların bebekleri ağır deformasyonlarla doğuyordu. İlacın etkilediği bebekler genelde kısa kol veya bacak, fokomeli olarak adlandırılan palet benzeri el ve ayaklarla doğarken; bazıları da oluşumunu sağlıklı bir şekilde tamamlayamamış göz, kulak, kalp ve diğer organ sorunlarıyla dünyaya geliyordu. İlacın üretimi durdurulana kadar 100,000 kadar hamile kadının bu ilacı kullandığı ve bebeklerin %40’ının da hamilelik esnasında ya da doğumdan çok kısa bir süre sonra öldüğü tahmin edilmekte. 

Fiziksel deformasyonla doğmuş bir çocuk

Günümüzde Thalidomide, ciddi doğum komplikasyonları ve bebek ölüm riskine rağmen birçok hastalığın tedavisinde kullanılmakta. Bir kan ve kemik iliği kanseri olan multipl miyelom ve cüzzam ile ilişkilendirilen cilt lezyonlarının tedavisi için kullanımı onaylanan Thalidomide’in diğer kanser türleri, HIV ile alakalı komplikasyonların yanı sıra lupus ve Chorn gibi bağışıklık hastalıklarının tedavisinde kullanılabilme potansiyeli için yapılan araştırmalar da hala devam etmekte. 

Titanik’in batmasına yol açan her şey 

Titanik filminden bir sahne

James Cameron sağ olsun, “Tanrı bile batıramaz “ denilen devasa yolcu gemisi Titanik’in hikayesini hemen hemen herkes bilir. 

 Bundan bir asır önce Titanik, Kuzey Atlantik’te yapacağı ilk yolculuğuna yelken açtı; ancak kimse bunun, beraberinde 1,500 yolcu ve mürettebatı da okyanusun derinliklerine sürükleyecek Titanik’in son yolculuğu olacağını tahmin etmiyordu. New York’a gitmek üzere İngiltere’den yola çıkan dev transatlantik, yolculuğunun henüz 5. günündeyken Newfoundland açıklarında bir buzdağıyla çarpıştı ve aldığı darbe sonucunda da tarihin soğuk sularına gömüldü. Bu facianın tek sorumlusu ise bir kez daha insandı. 

Titanik

1912 yılının Nisan ayında batan Titanik’in trajik sonu, birbiri ardına yapılan hatalarla birlikte göz göre göre geldi. İlk olarak, o zamanlar Titanik kadar büyük bir gemi için yürürlükte olan hiçbir güvenlik düzenlemesi mevcut değildi. Yeterli güvenlik ekipmanı yoktu; gemide yalnızca 16 cankurtaran botu vardı ki bu tüm yolcuların sadece üçte biri için yeterliydi ve mürettebata uygun dürbün ve aydınlatma imkanı sağlanamamıştı. Daha da kötüsü, Titanik test bile edilmemişti. Sadece ekipman gözden geçirilmiş; test sürüşü yapmak gerekli bile görülmemişti. Bu yüzden de mürettebat gemiye, Marconi kablosuz mesajlaşma sistemi gibi son teknoloji ekipmana ve acil durum prosedürlerine hakim değildi. 

Her şey bir yana, operasyonel olarak ne kadar hazırlıksız da olsa, Titanik’in batmasına yol açan buzdağı felaketinin nedeni basit bir insan hatasından ibaret olabilir. 2010 yılında yapılan bir araştırmada, gemiyi buzdağının etrafında döndürdüğü esnada dümencinin bir dümen hatası yaptığı ve bu hatanın da zamanında düzeltilmemiş olduğu ortaya çıktı. Bu basit hata yüzünden de Titanik gece yarısından hemen önce fark edilen buzdağına çarptı ve saat 02:20’de yarılarak battı. 

Hindenburg felaketi 

Hindenburg

1930’lu yıllarda yolcuları sadece 60 saatte Atlantik’ten geçirecek ticari hava gemileri gibi bir hayal vardı. Zeplin seyahati ticari olarak popülerlik kazanıyordu ve Hindenburg da şimdiye kadar yapılmış en büyük zeplindi. Aslına bakarsanız, o zamanlar uçmuş olan en büyük şeydi. Bugünün Boeing 747’sinden üç kat daha uzun ve 2 kat daha yüksekti. Devasa olduğu kadar lükstü de; gemiye özel tasarlanmış hafif bir kuyruklu piyano ve ironiktir ki, bir sigara içme salonu bile vardı. 

Mayıs 1937’de, lüks yolcu gemisi Hindenburg; yanaşmaya çalıştığı sırada New Jersey’deki Lakehurst Deniz Hava Üssü‘nün üzerinde birden alevler içinde kaldı. Çıkan yangınla koskoca Hindenburg sadece 37 saniyede yok oldu ve 97 yolcuyla 36 mürettebat elemanı da alevler içinde can verdi. Peki yanlış giden şey neydi?  

Hindenburg

Her şeyden önce Hindenburg, helyum gibi daha az yanıcı bir alternatif yerine, oldukça yanıcı bir gaz olan hidrojen ile doluydu. Bu hidrojenin yanmasına neyin sebep olduğuna dairse farklı teoriler var. Bir yıldırım mı çarpmıştı? Yoksa Naziler tarafından finanse edilen, kuyruğunda gamalı haçlar olan Hindenburg bir bomba veya silahla sabotaj edilen siyasi bir hedef miydi? Ya da, bazılarının da düşündüğü üzere, patlamaya boyada kullanılan toz alüminyum mu sebep olmuştu? Günümüzde en kabul gören teori, kırık veya arızalı bir valftan –ya da tel- sızan hidrojen gazının ve fırtınadan kaynaklanan bir elektrostatik birikiminin; mürettebatın geminin inişi için halatları salması sonucu zeplinin topraklanması veya elektrostatik boşaltmasıyla birlikte yangına yol açmış olabileceğidir. 

Napolyon’un Rusya’yı işgali 

Napolyon

Zaferin onun olacağına kesin gözüyle bakan ve savaşın en fazla 20 gün alacağını düşünen Napolyon, 1812 yılının Haziran ayında, tarihin gördüğü en kalabalık ordulardan birisiyle Rusya’ya saldırdı. İngiltere’yle ticaret üzerine Çar I. Alexander’la husumeti olsa da Napolyon’un asıl peşinde olduğu şey Rusya değil, Hindistan’dı. Ancak Napolyon’un hiç hesaba katmadığı birkaç ‘ufak’ detay, ona bir zafere ve binlerce askerin ölümüne neden olacaktı. 

Tifüs taşıyan bitlerin askerleri enfekte etmesi, yiyecek kıtlığı ve dondurucu soğuk yüzünden oldukça zayıflayan devasa ordu, son olarak Rus ordusunun da vurduğu darbeyle Moskova’dan ileriye gidemedi. Yolculuğun başında 600,000 kişi olan ordudan geriye 100,000’den biraz daha fazlası kalmıştı.  

Hitler’in Rusya’yı işgali  

Hitler

Tarihin gösterdiği üzere Rusya’ya öyle elini kolunu sallaya sallaya saldırmak pek de akıllıca bir hamle değil. 

Bu kelimenin tam anlamıyla devlerin savaşıydı; Nazi Almanya’sı, Komünist Rusya’ya karşı. Ancak bu yenilgi, Hitler’in o ana kadar aldığı ilk büyük kara yenilgisi olacak ve Nazi Almanya’sının da çöküşünü başlatacaktı. 

1941 yılının Temmuz ayında Hitler, Sovyetler Birliği ve Almanya arasında 1939 yılında imzalanan anlaşmayı hiçe sayarak, 3 milyondan fazla asker, 7000 topçu, 3000 tank ve 2500 uçaktan oluşan ordusuyla Rusya’ya saldırdı.  

Hitler

Neye uğradığını şaşıran Stalin’in ordusu, Alman saldırısı altında ezildi. İstilanın ilk haftasında Sovyet birlikleri 150,000 kayıp verdi ve Almanya, aynı yılın Ekim ayına kadar 3 milyon savaş esiri aldı. Alman birlikleri Aralık 1941’de Moskova’ya ulaşmayı başarmıştı; ancak savaş Hitler’in beklediğinden çok daha uzun sürüyordu ve yorulan askerlerle birlikte giyim, erzak ve tıbbi malzeme kaynakları da gittikçe zayıflıyordu. Sovyet birliklerinin Moskova’nın düşmesini önlemek amacıyla sert bir şekilde karşılık vermesiyle de Hitler savaşı kaybetti. 

Truvalıların Truva At’ını kabul etmesi 

Truva Atı

İlyada destanında bahsi geçen Truva Savaşı‘nı hepiniz duymuş ya da Brad Pitt’in yarı tanrı-yarı insan kahraman Achilles’i oynadığı Hollywood filmini izlemişsinizdir. Efsaneye göre, şu an Çanakkale sınırları içerisinde bulunan Truva şehrinin surlarını bir türlü aşamayan Yunanlılar, şehre sızmak için oldukça farklı bir yöntem denemeye karar verdiklerinde savaş 10 yıldır devam etmekteydi. 

Yunanlılar, şehre sızmak için Truvalıları kandırmayı planladı. Bu plana göre Yunanlılar, Truvalılara bir veda hediyesi bırakıp savaşı terk ediyormuş gibi yapacaklardı. Odysseus’un emriyle Truva Atı olarak bilinen ve içine düzinelerce askerin sığabildiği devasa bir tahta at inşa ettiler. Atı şehrin girişine bıraktıktan sonra gidiyormuş gibi yapan Yunanlıların planı işe yaradı ve savaşı kazandıklarına inanan Truvalılar düşmanlarının ‘hediye’sini kabul ederek şehrin içine aldılar. Aynı gece, atın içinde şehre giren askerler saklandıkları yerlerinden çıktı ve Truva düştü. 

Truva Savaşı

İlyada, Odyssey ve Aeneid destanlarına konu olan bu destanın gerçekten yaşanmış bir olay mı yoksa bir efsaneden ibaret mi olduğu ise hala daha tartışma konusu. Destanlarda tanrıların rolü olabilir- zaten en başında savaşın çıkmasının sebebi de bu tanrılar- ancak bu tanrılar, Homer ve Virgil tarafından gerçekte var olan bir savaşa kurgusal olarak dahil edilip bir destana dönüştürülmüş de olabilir. Peki Truva Atı gerçek miydi? Kanıtlara bakacak olursak…Belki? Tarihçiler bile bu savaş hikayesinin gerçek mi yoksa bir masal mı olduğu konusunda hemfikir değiller.  

Donner olayı 

Donner Party

1846 yılının Nisan ayında, Jacob ve George Donner kardeşler liderliğinde 90 kadar kişi ve 20 civarında vagonla California’ya gitmek üzere Illinois’ten yola çıkan bir konvoy; tarihin bilindik an vahşi yamyamlık olaylarından birisini yazmak üzereydi. O zamanlar pek bilinmeyen dağlık bir bölgede olan yolda ilerleyen konvoy, rotalarından şaşıp daha kestirme olacaklarını düşündükleri alternatif bir yoldan gitmeye karar verdi ve bu karar da bu yolculuğun, gruptaki 37 kişinin çıkacağı son yolculuk olmasına sebep oldu. 

Donner Party

Evdeki hesap çarşıya uymadı ve kestirme diye düşündükleri yol, dondurucu soğuk ve engebeli dağlık yolun da etkisiyle yolculuklarını çok daha fazla uzattı. Yolculuğun 24. gününde 2 yaşında bir bebeğin ölmesiyle ilk ölüm gerçekleşti. Bebeğin annesi ilk başlarda izin vermese de zamanla herkesin gözü açlıktan döndü ve bir süre sonra bebeğin cesedini yediler. Bunu takiben, 7’sinin kasten yenmek için öldürüldüğü, geriye kalanların da farklı sebeplerden öldüğü toplam 37 kişi yendi. Ateş yakmak gibi bir şanslarının da olmadığı düşünüldüğünde bu 37 kişinin çiğ çiğ yendiğini de belirtmek lazım tabii. 

Amerika içki yasağı 

Amerika içki yasağı

1920’li yıllarda Amerika’da içki içmek, kafanız estiği zaman yapabileceğiniz bir şey değildi. Ocak 1920’de imzalanan yasa değişikliği ile yürürlüğe giren içki yasağı, 1933 yılında yürürlükten kaldırılana kadar Amerika’da içki üretmek, dağıtmak ve satmak yasaktı; ancak tuhaftır ki alkol tüketmek yasadışı değildi. 

‘Asil deney’ olarak kabul edilen içki yasağının suç oranını ve cezaevlerine harcanan parayı düşürmesiyle birlikte halk sağlık ve hijyenini de arttırması bekleniyordu; ancak beklenin tam tersi oldu. Alkolle alakalı suçlarda büyük bir patlama yaşandı ve rüşvet aldıktan sonra yaşananları görmezden gelmeye istekli yozlaşmış bir siyasi sistem ortaya çıktı. Yasak, insanların alkol içmesinin önüne geçememişti; sadece eylemin neyle ve nerede olduğunu değiştirmişti. 

Amerika içki yasağı

Yasal olmadıkları için ucuz şarap ve daha sert içki sevenlerin tercih ettiği jag suyu üzerine düzenlemeler getirilemedi ve sahte içki yüzünden, yasağın devam ettiği süre boyunca her yıl ortalama 1,000 kişi zehirlenerek öldü. Yasağın verdiği zarar bununla da sınırlı kalmadı: Hesapta hiç olmayan olumsuz finansal etkiler, ülkeyi ekonomik bir çöküşe doğru sürükledi. 

Tarih boyunca verilmiş en kötü 10 kararı derlediğimiz yazımızın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Eğer bir gün çok önemli bir karar vermeniz gerekirse ya da Rusya’yı işgal etmeye karar verirseniz, durup bir daha düşünseniz iyi edersiniz.